14 Kasım 2011 Pazartesi

Doğanın İnovasyonu'nun Radikal Kitap'taki tanıtım yazısı

Devrimin ayak sesleri
04/11/2011

Efendisi değil küçük bir parçası olduğumuz su yaşlı, yorgun dünyamız için 'ne yapabiliriz?' diyorsanız 'Doğanın İnovasyonu' ufuk açıcı ve yol gösterici olabilir

Köpekbalığının derisindeki dişçikler, hızlı yüzmek isteyenler için mayo firması Speedo ya ilham verdi.
GÖZDE AKGÜNGÖR PAMUKArşivi


Antikite’nin dev ismi Homeros, muhteşem yapıtları ‘İlyada’da insanın insanla, ‘Odysseia’da ise insanın doğayla mücadelesini ‘tatlı tatlı’ anlatıyordu. Bin yıllar geçti aradan, insanlık bu mücadelenin peşinden hala ihtirasla koşuyor. Doğayla insanlığın ilişkisi bir iktidar ilişkisinden parça-bütün ilişkisine geçemedi hala. Hep o eski hikaye; doğanın efendisi olduğumuzu düşünerek hunharca tahrip ediyoruz ve o da kendisini yenilemeye çalışıyor... Peki hikayenin yeni kısmı nedir? Şafak Altun, ‘Doğanın İnovasyonu’ adlı kitabında işte bunu anlatmış. Doğaya hükmetmekten vazgeçip doğanın üretim biçimlerini modelleyemez miyiz? Kitabın alt başlığı da bu zaten: ‘İnovasyon İçin Doğadan İlham Al’. Şirketler günü kurtarma peşinde doğayı tahrip etmenin bir süre sonra aslında bumerang etkisiyle geri dönüp, kendi üretim alanlarına ve belki ham maddelerine de zarar verdiğini yavaş yavaş görüyorlar. Bu durumda da ‘sürdürülebilir, yeni ve zararsız’ teknoloji arayışına giriyorlar. Altun’un çalışması tam da bu noktada önem kazanıyor. Çünkü doğanın o gizemli işleyişini, bir “bilim muhabiri” hassasiyetiyle gözler önüne seriyor.
Doğa hiç çöp üretmeden 3,8 milyar yıldır kendi kendini besleyen bir ‘üretim sistemi’ni başarıyla idare ediyor. Bu öyle bir sistem ki bir işletme için aranılan bütün özelliklerin hepsi onda mevcut. Doğanın tasarımlarında en az malzeme ve enerjiyle en fazla verim alınabiliyor. Kendi kendini onarma özelliğine de sahip olan bu sistem, geri dönüşümlü ve çevreci. Üstüne üstlük, doğanın isimsiz neferleri sessiz çalışıyor; estetik, dayanıklı ve uzun ömürlü olmaları nedeniyle teknolojik çalışmalara da örnek teşkil ediyorlar. Burada üstünde durulan temel kavramlar biyomimikri ve biyomimetik. Her ikisi de, doğadaki modelleri inceleyip, doğanın tasarımlarını taklit ederek çözüm üreten bilim dalları. Doğadaki tasarımlar örnek alınarak yapılan aletlere, özellikle nanoteknoloji, robot teknolojisi, yapay zeka, tıbbi endüstri ve askeri donanım gibi alanlarda kullanılmak için gerek duyuluyor. Başka şekilde elde edilemeyecek fikir ve araçlar gösteren doğadan devşirilen yöntemler, girişimcilerin yenilikler yaratmasına yol açıyor. Altun’un kitabı yazmaktaki amacı, örnekler üzerinden girişimcilere esinlenebilecekleri fikirler vererek, ekonominin ve toplumun işine yarayabilecek inovasyonlar yaratmalarını sağlamak. Çünkü iyi örnekleri paylaşmak “umudu besler, başkalarını yüreklendiriyor ve kendimizi sorgulamamıza neden” diyor.

Köpeğin tüylerindeki pıtraktan aya
Kitapta bazı bilim insanlarına göre yaşadığımız tüm sorunların çözümünün doğada mevcut olduğu örneklerle anlatılıyor. Örneğin, nilüfer çiçeğinin yaprağı köklü bir nanoteknolojik değişikliğe yol açtı, binaların dış cephelerinin kir ve leke tutmaması için üretilen dış cephe boyaları, kir ve leke tutmayan akıllı tekstil ürünleri, seramik sektörü ve şampuanlar bu yaprağın özelliklerinden esinlenerek üretildi. Yaprağın yüzeyi, suyla temas ettiği anda, suyun cıva gibi boncuk haline gelip akmasını sağlayan, kiri de beraberinde götüren mumsu mikro ve nano bir yapıya sahip.
“Cırt cırt” diye bildiğimiz yapışan ve çekince birbirinden ayrılan iki parçalı fermuar ‘velcro’ serüveni, İsviçreli bilim insanı George de Mestral’in köpeğinin tüylerine yapışmış bir pıtrağı çıkartıp incelemesiyle başladı. Pıtraktaki kancaların yapışkanlığından etkilenen Mestral, bu tasarımdan hareketle iki parçalı bir kopça yarattı. Velcro, uzay elbisesi parçalarını bir arada tutmak için en ideal fermuar olduğundan defalarca aya gitti.
Kitaptaki can alıcı birkaç örnek daha. Hızlı trenlerde, iki farklı ortam arasındaki geçişlerde yaşanan ses patlaması sorunu, yalıçapkını kuşunun burnu taklit edilerek aşılmış. Suyun içinde daha hızlı yüzmek isteyenler için köpekbalığının derisindeki sürtünmeyi azaltıp hızı artıran dişçikler, ünlü mayo firması Speedo’nun ‘Fastskin’ (Hızlı Deri) mayosunun esin kaynağı olmuş. Ağacı saniyede yirmi iki kez gagalayabilen ağaçkakanın mekanik şoku emen yapısı, otomobilden uzay mekiğine kadar birçok aracı, daha güvenli ve sağlam hâle getirmiş. Zimbabve’de 1996’da yapılan Eastgate binasının soğutma sistemi tamamen termitelrin yuvalarındaki havalandırma sistemi örnek alınarak tasarlanmış.
Altun titizlikle araştırdığı biyomimikri kavramını hem akıcı ve eğlenceli bir dille işlemiş hem de girişimci ruhlar için pek çok ilham verici iş fikirleriyle bezemiş. Kitabında öyle örnekler var ki, hayata geçirilse kesinlikle bugünkü hayatımız çok daha farklı olabilirdi. Düşünün bir kere bir torba çimentoyu üretmek için arkamızda koca bir yıkım bırakıyoruz. Ancak istiridye sert kabuk üretmenin yolunu milyonlarca yıl önce bulmuş. Altun haklı olarak soruyor: Neden ateşböcekleri gibi biz de enerji üretmeyelim? Normal bir elektrik ampulü enerjisinin yüzde 98’ini ısı olarak kaybediyor. Ama ateşböcekleri neredeyse sıfır enerji kaybıyla ‘soğuk’ ışık üretiyor. Hem de öyle kimseyi yakmadan, haşlamadan. Peki bu örneğe ne demeli? Ayağıyla su içebilen “dikenli şeytan” isimli kertenkele havadaki nemi tutarak su ihtiyacını karşılamanın bir yolunu bulmuş.

Tüketici Nike’ı nasıl ehlileştirdi?
Biz tüketici olarak inovasyonun neresindeyiz? Elbette inisiyatif kullanarak üreticinin stratejisini değiştirmesi konusunda baskı yaratacak güç olarak görebiliriz kendimizi. 1996 yılında Life dergisinde yayımlanan çocuk isçiler konusundaki yazı ve diktiği futbol toplarının ortasında görünen çocuk işçi fotoğrafı hepimizin hafızasında. Altun zihinlere kazınan bu fotoğrafın yarattığı toplumsal baskının, Nike’i ‘sürdürülebilirlik’ ilkesiyle hareket etmeye ittiğini söylüyor. Bizden bir örnek ise Yuvarlakçay’daki hidroelektrik santrali (HES) direnişi. Muğla Köyceğiz’e bağlı Yuvarlakcay’da köylüler ve çevrecilerin 4 ay çadır kurup nöbet tutmaları Akfen Holding’in projeden vazgeçmesini sağlamıştı.
Tüketmemek de elbette bir seçenek, çünkü kapitalizm aslında sürdürülebilirliği ‘insanlar el ele tutuşsa birlik olsa uzansak sonsuza’ gibi bir idealle değil elbette kendi ayağına sıkmamak için dikkate alıyor. Altun, şirketlerin çevreci ürünler ve çevreci üretim süreçleriyle aslında kar elde ederek bir cazibe yarattığını da aktarıyor. Örneğin General Electric’in çevreci çözümler üreten iskolu Ecomagination’in 20 milyar dolarlık ciroya ulaşması gibi. Efendisi değil küçük bir parcası olduğumuz su yaşlı, yorgun dünyamız için ‘ne yapabiliriz?’ diyorsanız ‘Doğanın İnovasyonu’ ufuk açıcı ve yol gösterici olabilir. Tam da çocuklarına nasıl bir dünya bırakacağını ciddiye alanlarla, ekonominin geleceğinin nerede olacağını bilmek isteyenlere göre bir kitap.

DOĞANIN İNOVASYONU
Şafak Altun
Elma Yayınevi
2011, 168 sayfa, 13 TL.

Hiç yorum yok: