BAŞARININ DİLEMMASI
Başarılı ve yenilikçi bir şirket, neden başarısız olur? Yenilik yakmaktan onu alıkoyan nedir? Şirketler de insanlar gibi eskimiş yöntemlere ve teknolojileri kullanma konusunda ısrarcı davranabiliyorlar. Onları suçlayamayız, çünkü bu işte ustalaşmışlardır. Bu durum yenilikçi şirketlerin en büyük açmazıdır.
Sayısız nörondan oluşan insan beyni, her yeni bir şey öğrendiğinde kendini yeniden yapılandıran bir tür “öğrenen makine” gibidir. Kendini devamlı olarak yeniden yapılandıran beyin karmaşık bir sinir ağına sahiptir. Sinir ağı için de egzersiz mükemmelleşme demektir. Yapılan deney sonuçlarına göre insan beyni sorgulaması için neden olmadıkça bir kez yaptığı bir eylemi şuursuzca otomatikleştiriyor. Davranışları otomatikleştirme yeteneği insanın yaptığı işlerde başarılı olmasının da bir nedeni. Bu alışkanlıklar, iradi anlamda müdahale edilmedikçe kolay kolay yok olmuyor, beynimizin yapılanmasında şifrelenmiş ve uyutulmuş bir halde beklemeye devam ediyorlar.
Şirketler de insan beyni gibi geçmişi hatırladıkça “uyutulmuş” bilgilerini tekrar etme eğilimi içine giriyor. Şirketler de aynen insanlar gibi eskimiş yöntemlere ve teknolojileri kullanma konusunda ısrarcı davranabiliyorlar. Onları suçlayamayız, çünkü bu işte ustalaşmışlardır.
Bu duruma “Başarı tuzağı” ya da “Yetkinlik tuzağı” adı veriliyor. Bir şirket başarıya ulaşınca elde ettiği eylemi tekrar etme refleksine giriyor. Zamanla ustalaşıyor ve sonra da başarı üzerine başarı elde ediyor. Fakat gelin görün ki, “ustalık” katı kuralcılığa dönüşünce de yeni fikirler artık denenmez hale geliyor. Günün sonunda da başarılı şirketlerin, “başarı tuzakları” tarafından nasıl dağılma süreçlerine girdiklerine tanıklık ediyoruz.
Dijitali icat eden Kodak, dijitalden battı!
Yeni bir teknolojiyle birlikte gelen vahşi bir rekabet, düşük kârlılığa rağmen o zamana kadar son derece kârlı olan işinizi tehdit etmeye başlarsa ne yaparsınız? Uyum sağlayıp gerekli tedbirleri mi alırsınız yoksa hiçbir şey yok gibi mi davranırsınız?
İnovasyon kültürü üzerine kurulmuş bir şirket olan Kodak, teknolojik yeniliklerin önünde koşmak istemeyince sancılı bir ölüm süreci yaşadı. Dünyanın en büyük ve en köklü şirketlerinden biri olan Kodak 2012’nin ilk aylarında iflas koruma başvurusu yaptığında 1997’de 31 milyar dolarlık piyasa değerine ulaşan şirket, 2 milyar dolarlık bir piyasa değerine düşmüştü. Nedeni ise alanlarında çok iyi olduklarını düşünmeleri ve değişime gerek görmemeleriydi. Kodak’ın batmasının en temel nedeni dijital dünyaya ayak uyduramamasıydı. Yani haberin manşetini yazmak gerekirse; “Dijitali icat etti, dijitalden battı”.
Dünyanın ilk dijital fotoğraf makinesi 1975’te bir Kodak mühendisi olan Steve Sasson tarafından icat edilmişti Fakat gelin görün ki, mühendis Sasson, icadı karşısında yönetimden tepki almıştı. Çünkü Kodak yeni teknolojiyi pazarlamak yerine kârlı bir iş olan film işini bozacağı korkusuyla bu icattan geri durma kararı almıştı. Ne var ki, bir şirketin üstünü örtmeye çalıştığı teknoloji başka bir şirket tarafından geliştirilip piyasaya sürülebilirdi. Kodak yöneticileri bunun farkına varamamışlardı. Nitekim öyle de oldu. Böylece halka satışı yapılan ilk dijital makineyi 1981’de Sony Mavica üretti. Canon ve Sony digital teknolojiyle yürüyerek Kodak’ı rekabette geride bıraktılar.
Aslında Kodak’ın yenilikçi yöneticileri gelişmeleri takip etmişler, gelişen dijital dünyaya yönelik adımları atmışlar, ilerleme sağlamışlar ve ürün geliştirmişlerdi. Ancak yaklaşmakta olan tehlikenin farkına varamadıkları için geliştirdikleri ürünü piyasaya bir türlü sürememişlerdi. Acaba, 1980’li yıllara kadar öncü yenilikçi bir şirket olarak bilinen Kodak, “yeniden yaratma” sürecinde nasıl bir algılayamama sorunu yaşamıştı.
Kodak, İnstagram Karşısında Ne Yapabilirdi?
Bunu anlamanın kolay yollarından biri de 1981’de ortaya konulan bir raporda yazılıydı. Raporda, dijital yolla elde edilen görüntülerin basılı kalitesi asla klasik yöntemin yerini alamayacağı belirtiliyordu. Tüketicinin eliyle tutma, gösterme ve basılı görüntüleri dağıtma gibi tutkuları (Mağara Adam İlkesi) asla elektronik ekranla yer değiştiremeyecekti. Dolayısıyla tüketici kağıttan vazgeçmeyecekti.
Kodak’ın aldığı bu kararlar aslında şirketi adım adım iflasın eşiğine doğru götürüyordu. “Biz gayet başarılıyız, değişime gerek yok” yaklaşımı nedeniyle birçok yeniliğe ayak uyduramadı. Yani dijital fotoğraf makinesi teknolojisini ilk geliştiren olduğu halde bu avantajı kullanma becerisini gösteremeyerek yok oldu. Bugün, kendi alanında bir dünya devi olan Kodak’tan geriye çok fazla şey kalmadı. Milyar dolarlık patentleri kelepir fiyata Apple, Samsung, Google, Microsoft, facebook, Amazon gibi dünya devlerine satıldı.
Aslında Kodak, dijital fotoğraf makinesini ticari bir ürün haline getirip düzen yıkıcı bir yenilik yapsaydı, bugün yine de bir “hayati tehlike” yaşayabilirdi. Çünkü geldiğimiz aşamada fotoğraf makineleri akıllı telefonların bir uygulaması olmuş durumda. Kodak fotoğraf makinelerine film tedarik etme işine saplanıp kalmasa ve aslolanın “hayatın önemli anlarını” fotoğraflamak olduğunun farkına varsa bugün çok daha farklı bir aşamada olabilirdi. İnstagramın iki yılda 1 milyar dolarlık değere sahip olması anlatılmak istenen işin bir anlamda özeti gibidir.
Motorola da Kodak gibi zamana uyum sağlama konusunda sorunlar yaşadı. Hadi o da bir başka yazı konusu olsun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder