Mutluluğu büyük ölçüde zenginlik, sağlık, pahalı yiyecekler ve hayata dair
deneyimler gibi fiziksel koşuların yarattığı bir sonuç olarak gördük. Fakat
gelin görün ki, mutlu olmak için para, statü, şan ve şöhrete ihtiyaç yok. Mutluluk
aslında bir insanın hayatını değerli görüp görmediğiyle ilgili bir şeydir.
Algılarımız görecelidir. Kendimizi bizimle aynı durumdaki insanlarla
karşılaştırır ve buna göre tavrımızı ve kararlarımız belirleriz. Daima
meslekleri mesleklerle; tatilleri tatillerle; insanları insanlarla
karşılaştırırız. Buradan kıskançlık, çekememezlik ve maraza doğar. 20. Yüzyıl hicivcisi
H.L. Mencken’in de dediği gibi “Bir erkeğin maaşından duyduğu tatmin,
bacanağından daha fazla kazanıp kazanamadığına bağlıdır”.
Karşılaştırma
eğilimliyizdir. Eğer çoğu insanın mutsuz olduğu bir yerde bunalımdaysak
kendinizi etrafınızdakilerle karşılaştırır ve aslında kendimizi o kadar da kötü
hissetmeyiz. Oysa herkesin yüzünde kocaman bir gülümsemenin olduğu bir ülkede
bunalımdaysak hayatımızın ne kadar zor olabileceğini tahmin etmek hiç de zor
değildir.
Ekonomik piramidin en altındaki bir insan için tabii ki daha fazla para
demek, daha fazla mutluluk demektir. Öte yandan zaten ekonomik durumu iyi olan
üst düzey bir yönetici için daha fazla para demek, onun mutluluk algısında uzun
dönemde çok fazla bir değişim yaratmayacaktır. Peki mutlu olmak için gerçekten
de hiç paraya ihtiyaç yok mu? Nobelli ekonomist Angus Deaton ve çalışma
arkadaşı Daniel Kahneman'ın araştırmalarına göre, mutlu olmak için ayda
yaklaşık 18 bin TL kazanmak gerekiyor. Yılda 75 bin dolardan (yaklaşık 219 bin
TL) fazla kazanmak insanların mutluluk oranlarını artırmıyor. Deaton ve
Kahneman "Daha çok para daha çok mutluluk vermiyor ama az para acı
verebiliyor" diyor
Mutluluk İçimizde Başlar
Filozoflar, din adamları, psikologlar ve iktisatçılar binlerce yıldır
mutluluğun ne olduğunu anlamaya çalıştılar. En az fiziksel koşullar kadar,
toplumsal, ahlaki ve ruhani etkenlerin de mutluluk üzerinde etkisinin olduğu
sonucuna vardılar.
Bugün ayrıca mutluluğun sırrının biyokimya sistemimizde saklı olduğunu
biliyoruz. Mutluluk, vücut kimyasında bulunan serotonin, dopamin ve oksitosin
gibi çeşitli biyokimyasal maddeler tarafından yönlendirilir. Peki, her bir şeyi
bir kenara bırakıp biyokimya sistemimizi manipüle etsek ne olur? İnsanları bu
yolla sonsuza kadar mutlu olmasını sağlayamaz mıyız? Sağlarız. Evet,
unutulmaması gerekir ki Prozac, belki rejimleri değiştirmiyor ama insanların
serotonin seviyelerini yükselterek insanları depresyondan çıkarmada başarılı olabiliyor.
Acaba bazı özel ilaçlarla bu işin sürdürülebilirliğini devam ettirmek n derece
sağlıklı?
Unutmayın ki
her sorunun çözümü beynimizde mevcut. Sorunları çözmenin kendi içimizde
başladığını nedense unutuyoruz ve bir sihirli dokunuş bekliyoruz. Çözümü kendimizde
ve hayata bakış açımızda aramayıp Dorothy ve arkadaşlarının “Oz Büyücüsü”ne giderek
bize büyülü, kolay, basit ve hızlı bir mutluluk formülü üretmesini bekliyoruz.
Uzun lafın kısası. Mutluluk aslında bir insanın hayatını değerli görüp görmediğiyle ilgili bir şeydir. Nietzsche’nin söylediği gibi, şayet yaşamak için bir sebebiniz varsa her şeyle baş edebilirsiniz. Anlamlı bir hayat türlü zorluklar içinde geçse de insanlar buna rağmen son derece mutlu olabilir. Bunun karşısında anlamsız bir hayat da ne kadar rahat ve konforlu olursa olsun çekilmez bir hal alabilir.
Ha aklıma gelmişken söyleyeyim. Geçenlerde Meksika Körfezi’ne gittim.
Balıkçı kendine büyük bir tekne almamış ve hala balık tutmaya devam ediyor.